13 Mart 2012 Salı

Takım Ada

Sakin bir meşe gövdesine yaslanmış, yalnızlığıma dalga sesleriyle son vermeye çalışıyordum. Kıtadan ayrılalı çok olmuş, beklentiler sona ermiş sadece tecrübeler var avuçlarımda. Korktuğum karanlığı arar olmuşum çakıl taşlarının ayaklarıma battığı yollarda. Ümidi, dudaklarım kupamda sıcak çikolata içerken daldığım hüzünlü bir çocuk portresinde bırakmış, benimle gelmek istediğini anlayamamışım.
Sessizliğime son vermek istercesine kendime bir tokat atmışım, nafile. Çığlıklarım korku dolu nefes sesimin üzerini örtememiş, yastığımı enseme yerleştirip bulutların şekline dalıvermişim.
Yaktığım mum aydınlatmaya başlamış etrafını, geçmiş saatler yine farkına varmadan, götürmüş yine beni aslında olmayı pek de istemediğim kalabalıklara. Fitilin bir sağı bir solu görünür olmuş, rüzgâr estikçe yüzüme çarpan kum taneleri, ben de buradayım diyen gerçeklerimmiş meğer.
Loş mum ışığıyla aydınlanmış toprağa yansıtmışım hayallerimi, eski zamanların televizyonları gibi, renksiz ve karıncalanmış. Ailesinin aceleci bakışları önünde hangi oyuncağı seçeceğini bilemeyen bir çocuğun serzenişleri gibiyim, korkulu olduğum kadar kararsızım da.
Bu ıssız adaya düşmeyi neden istemiştim acaba, Pazar alanını anımsatan o boş kalabalık bu kadar mı tırmalamıştı beynimi, bedenimi. Kaçıp kurtulmanın başka yolu yok muydu, bilemiyorum. Yaparım deyip yapmadıklarımı aslında yapabileceğimi göstermek istemiştim belki de. Üstesinden de gelmiştim birçok zorluğun, kolay değildi ormanın kuytu karanlıklarında sabaha uyanabilecek miyim korkusuyla uyumak, evde sevgiyle yapılmış yemekleri hayal ede ede burada aç kalmak. Annemin soğan kokuyor diye kendimden uzak tuttuğum o ellerinin kokusunu bile özlemiştim. Kıymet bilmiyor insan, eleştiriler bitmek bilmiyor, sıkıca sarılmadan önce kaybetmek mi gerekiyor?
İçimdeki çocuğu hiç çıkarmadım uzaklarda, her zamanki gibi korktum, düşecek, incinip kırılacak diye. Çıkamadı dışarı bağdaş kurup oturdu, kaderine mahkûm oldu. O küçüktü yalnızlıkla tanışıklığı yeniydi, izin vermedim beni tanımasına, biliyorum üzülürdü. Belki bir gün geri dönerim dediğim günlerde, denizlerin göbeğinde hiç tanışamadı benimle.
Ben düşüncelerle boğuşurken birden sinsice üzerime düşen damlaları hissettim. Aç bir dilencinin açtığı ellerinden daha istekliydi havaya kaldırdığım ellerim. Suya bile göstermediğim bedenim ıslanmayı özlemişti, Melih Kibar’ın sevdiğim bir bestesi çalıyordu sanki fonda. Tenimi heyecanlandıran her damla coşku aşılıyordu, başımın tepesinden ayaklarımın ucuna doğru iniyordu enerji. Yağmurun bitmesiyle koştuğum deniz uyur gibi sessiz duruyordu, bir mesaj verir gibiydi.
Belki de şimdiki hayatımı söylemeye çalışıyordu, sen susanlara aldırma yoluna bak diyordu. Gerçeğimden kopup ufacık bir ada olmuştum fakat benzerlerimi bulmuştum. Ağlayan bulutlarla, uyuyan denizle, ormanın sessizliğiyle, bir çocuğun serzenişleriyle ve annemin elleriyle takımada olmuştuk zamanla…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder