30 Eylül 2010 Perşembe

Yağmur

Bir damlasında hüzün, bir damlasında umut. Yağdıkça rahatlıyor, sesi çıktıkça rahatlatıyor sanki. Haykırıyor bazen, sesini duyurmak istiyor. Götürmek istiyor her birimizi farklı diyarlara. Beni bir başkasının hayatına, seni anne kucağına, onu sevdiğinin kollarına.

Bir damla, yağmur oldu, beni buldu. Alnımdan burnuma inene kadar, kanatlandırıp uçurdu. Diğer damlalara, diğer insanlara. Nefes alıp vermem daha da yükseklere çıkardı beni. Kanatlarımı çırptıkça yağmur hızlandı. Canım acıyordu, mermi gibi iniyordu üzerime.

Merak ettim, istemedim geri dönmeyi. Her hayat farklı karşılıyordu damlaları, biri avuçlarında hissetmek için ellerini açmış, diğeri ıslanmamak için evine kaçmış. Yükseklerde kimsesiz uçuşa devam ettim ve şaşırtıcı kimliğimi fark ettim...

Oturmuştum bir ağacın dibinde, elimin altında şemsiyem fakat gitmiyor elim. İstemiyorum yürümeyi... O ağaç koruyor beni, yaprak sesleri titretiyor bedenimi. Kimse fark etmemiş sahipsiz yüreğimi. Bir tarafım tek elini uzatmış kaldırmayı teklif ederken, diğer tarafım ağırlık yapmış otur diyor sanki.

Ben bile tanıyamadım kendimi, başkası nasıl tanısın ki beni. Bilmezdim yağmurdan korktuğumu, bilmezdim gerçeklerden kaçtığımı, tahmin etmezdim bu kadar yalnız olduğumu...

Alçaldım o küçük kızın yanına doğru. Üşümüştü, kanatlarımı örttüm. Gözlerindeki çaresizliği gördüm. Onu alıştırmak için tam şemsiyesini alıp kaçacakken tekrar döndüm, eğildim son bir kez alnından öptüm...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder